9 Ekim 2009 Cuma

Gülce

Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır

Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz

Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum

1981

Ömer Lütfi Mete


Read more...

27 Ağustos 2009 Perşembe

Değer ve Tasa


Değer ve Tasa

"Gönül değeridir, insanlığın sevgisi.

Küllenen bir ateştir, kalplerde tasa.

Gün olur, göremez isen beni

Duyamaz isen sesimi;

Sakın, girme yasa.

Geçmiş günlerin anısında,

Aranmağa değersem;

Resmime bak, anarsan değer.

Şiirmi oku!

Bensizliğinde tasa,

Kalbinde sevgim olursa eğer."

Zihni Gül

Read more...

Sevgi ve Çeşitleri


"Sevgi üç türlüdür!.."

'Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgi..:

Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Karşılık bekleyen sevgi..

Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir.

İkinci tür: "Çünkü" türü sevgi... "Bu tür sevgide kişi, birşey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".

"Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zenginsin ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.."

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?..Ve işte sevgilerin en gerçeği!.

"Üçüncü tür sevgi 'Rağmen' diye adlandırılan türdür.”

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birşey olduğu için" değil, "Birşey olmasına rağmen" sevilir. Rağmen sevgi...'

Alıntı..

Read more...

20 Ağustos 2009 Perşembe

Mutluluk Nerede?

Uzun bir süredir tam da yasamak istedigin hayatini
yasamaya baslayacagini düsünegeldin. Fakat bunun için
önünde hep bir engel oldu; önce yapilmasi gereken bir sey,
bitirilmesi gereken bir is, çalisilmasi gereken bir süre,
ödenmesi gereken borçlar. Bunlarin hepsi bittikten sonra
hayatinin baslayacagini düsündün. Fakat bu arada hayat kendi
hiziyla akip gitti. Hala daha o engelleri asmaya çalistigin
bugünlerde bir de baktin ki, engellerle yasadigin geçmisin
hayatin ta kendisiymis. Yoksa onlari da tatli bir nostalji
duygusuyla aniyor ya da anlatiyor olamazdin. O halde simdi hayatina bak.
Engelleriyle, yapilmasi gereken islerle,
ödenmesi gereken borçlarla yillar sonra tatli bir nostalji
olacak bir hayat yasiyorsun. Hayatin tâ kendisidir simdi yasadigin.
Engellerler, borçlar, bitmemis isler, telaslar, sıkısklıklar…
hepsi hayatin kendisi.
Mutlulugu erteleyip durma. Mutlulugun varilacak bir yer degil;
yürüdügün yol oldugunu unutma. Unutma ki, zaman kimseyi beklemez.
Ne okulun bitmesini, ne hiç borcunun kalmamasini, ne bir ev sahibi olmayi,
ne çocuklarinin büyümesini, ne emekli olmayi, ne baharin gelmesini bekle!
Mutlu olmak için simdiki zamandan daha uygun bir zaman yok!


Alıntıdır

Read more...

7 Ağustos 2009 Cuma

Kendini vazgeçilmez mi sandın?

Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir hasta gelmiş. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söylemiş. Doktor,

Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı? diye sormuş. Adam,

Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor! diye cevap vermiş. Doktor,

Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor! diyerek, yazıp eline vermiş.

Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalmış. Reçetede, Her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin yazıyormuş. Hasta adam;

Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık? diye sormuş. Doktor,

Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin, demiş.

Evet, bulundukları noktada kendilerini vazgeçilmez gören; halbuki orada, problem çözmek yerine problemin bir parçası olduğunun farkına varmayan insanlar için de, doktorun reçetesi geçerli değil mi?

Aslında, kendini bu hasta adam gibi gördüğü sürece, herkes için geçerli bir reçete..

Read more...

6 Ağustos 2009 Perşembe

Akreple Ahtapotun Hikayesi

Cok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar.

Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş. Ahtapot akrepden onu zehirli iğnesiyle sokar diye; akrep ise, ahtapotun uzun kolları onu boğar diye..

Fakat daha fazla dayanamayarak ikiside birbirlerine kollarini uzatmışlar. Ahtapot; en kötü ihtimalle bir kolumu veririm nasıl olsa yerine yenisi gelir diye düşünmüş. Akrep ise; onun için kendimi feda edebilirim demiş.

Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün hayvanlar çok kıskanıyormus onları..

Zamanla akrepden sıkılmaya başlamış ahtapot aklında açık denizler varmış hep. Oralara gidip başka hayvanlarla tanışmanın hayalini kuruyormuş.

Güzelligini bu şekilde geçirmemek için okyanuslara doğru yüzmeye başlamış.

Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş. Ardından çok ağlamış. Fakat göz pınarları olmadığı için hep Içine akmis göz yaşları..

Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gercek mutluluk diye düşünüyormuş içinden..

Akrebi çoktan unutmuş derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini.. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok dolanıyormuş. Onu gemiye çekmisler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize
atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak ıullanılmak üzere bir restorana satılacakmış.

Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş. Fakat kollari olmadığı için yüzemiyormuş artık..

Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmus.

Diğer hayvanlardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş.. Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış. Akrep son nefesini verirken;

- Evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim; demis içiinden.

Gerçek aşkının akrep olduğunu anlamış ahtapot. Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi...

Herşey Zamanında yaşandığında güzeldir...

Read more...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Kulağından gireni yüreğine göm..

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta
birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç
armağanlar göndererek birbirlerine zekâ gösterisi yaparlardı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını
huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin
tıpatıp aynisi üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama
bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komsu ülke hükümdarına gönderildi.
Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Söyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: ..

"-Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynisi gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına
kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı.
Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark
göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm
bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana
attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akilli ve zeki olan bu genç,
hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de ayni işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak
telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye
gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komsu hükümdara cevabi yazdı:

"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul
değildir.
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim."....

Read more...